İletişimde Kalın

İncelemeler

Membran Ayırma Teknolojileri

Yayın Zamanı

tarih

Karışımları ve safsızlıkları, ayırma ve saflaştırma işlemi için kullanılan yöntem geleneksel teknolojilere göre amortisman süresinin uzun fakat enerji ihtiyacının düşük olmasından dolayı son yıllarda revaçta olan bir teknolojidir. 18. yüzyıldan beri bilinen (1748 Abbe Nollet) ve laboratuar çalışmaları niteliğinde kalan membran ayırma teknolojileri ticari olarak üretilip, çeşitli alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Uygulama basitliği nedeni ile giderek yaygınlaşan membran ayırma teknolojileri: tuzlu ve acı sulardan içme suyu elde edilmesinde, atık suların arıtılmasında, tehlikeli atıkların bertarafında, ilaç ve elektronik endüstrisi için ultra saf su elde edilmesinde, gıda endüstrisinde ve biyoteknoloji vb. alanlarda kullanılmaktadır. Gazları ayırmada ve atık gazların temizlenmesinde kullanılmaya başlayan membran ayırma teknolojileri ile sağlanan birçok yeni başarılar bu konudaki gelişmeleri hızlandırmıştır. Endüstriyel atıklardan geri kazanım ve saflaştırma gibi avantajları, bilinen klasik arıtma anlayışının değişmesine neden olmuştur (Talha Gönüllü, 2004).

Membranın Tanımı

Membran, belirli türlerin hareketini kısıtlayan, metal, anorganik veya organik polimerlerden yapılan geçirgen veya yarı geçirgen bir malzemedir. Genel olarak membran; iki fazı veya ortamı birbirinden ayıran ve bir tarafından diğer tarafa maddelerin seçici bir şekilde taşınmasını sağlayan ince ve geçirgen bir tabaka olarak ifade edilir. Membranlar sayesinde sağlanan seçici kütle transferi; konsantrasyon farkı, basınç farkı ve elektriksel potansiyel farkı gibi itici güçler yardımı ile gerçekleşmektedir. Ayrılacak maddelerin büyüklükleri ve kimyasal özellikleri uygulanacak membranın gözenek çapını belirlemektedir. Şekil (1.)’de bazı seçilmiş maddelerin partikül boyutları ve bunlara karşılık gelen membran türleri/uygulamaları gösterilmiştir.

Membran teknolojilerinin yaygın olarak kullanılmaya başlamasının önemli nedenlerinden biri işletme kolaylığıdır. Bu teknoloji fiyat/ verim (fayda/maliyet) açısından sektörde rekabetçi bir teknoloji olarak görülmektedir. Membran Ayırma Teknolojisi Amerika Çevre Ajansı tarafında da en iyi arıtma teknolojileri arasında sayılmaktadır. Membran gözeneklerini gösteren taramalı elektron mikroskobu görüntüsü Resim (1.)’de yer almaktadır.

 

Bir membran aynı zamanda diğer başka faktörlerde etkili olduğu halde maddelerin kabaca moleküler büyüklüklerinden faydalanılarak ayrılmalarını sağlayan bir araçtır. Ayrıca yüklü parçacıkların üzerinden geçişini düzenler ve böylece bir elektrik potansiyelin oluşması için gerekli şartları oluşturur. Bir membran prosesinde iki fazı fiziksel olarak ayıran üçüncü bir faz olan membrana ihtiyaç vardır. Membran iki faz arasında bir ara fazdır. Bir membran prosesinde iki faz arasına yerleştirilen membran fazı, bu iki faz arasındaki kütle değişimini kontrol eder. Bir membran ayırma prosesindeki fazlar karışımlardır. Bu sebeple ayırma prosesinde karışımdaki bileşenlerden birisinin diğerlerine tercihen değişimine izin verilir. Dolayısıyla membran diğer bileşenlere karşı seçici davranır. Bu yüzden bir faz bileşenlerden birisi bakımından zenginleşirken diğer fazda ise hızla azalır. Bu açıklamalar kapsamında membran prosesini, bir bileşenin membran tarafından ayrılan bir fazdan diğer faza seçici ve kontrollü olarak taşınması olarak ifade edebiliriz.

Herhangi bir türün membran üzerinden hareketine bir veya iki yürütücü kuvvet (itici güç) sebep olur. Bu yürütücü kuvvetler bir kimyasal potansiyel veya elektrik potansiyel değişiminden kaynaklanırlar. Kimyasal potansiyel gradyenti (değişimi), konsantrasyon veya basınç değişimi veya her (Mehmet Kitiş v.d., 2009).

Membran Hazırlanma Metotları

Ticari amaçlı kullanılan ilk membranlar homojen bir yapıya sahiptiler. 1950’lerin sonunda Loeb ve Sourirajan, selüloz asetat membranların hazırlanması için faz dönüşümü (phase inversion) metodunu geliştirmişlerdir. Bu metotta esterin bir çözücüde çözünmesiyle elde edilen viskoz çözelti, ince bir tabaka halinde cam üzerine dökülmekte ve ester, filmin üst yüzeyinin soğuk suyla teması sonucu katılaşmaktaydı. Daha sonra sentezlenen yapıyı sağlamlaştırmak üzere çeşitli gözenek oluşturucu maddeler ve şartlandırıcı ajanlar ilave edilmiş ve böylece farklı büyüklüklerdeki gözenekler elde etmek mümkün olmuştur. 1960’ların başında Michaels asimetrik bir poliiyonik membran sentezlemiş ve şimdi ise membran yapımında çok farklı yapıda ve özellikte polimerler kullanılmaktadır. Çizelge (3.1.)’de membran yapımında kullanılan çeşitli maddeler verilmiştir. Membran hazırlamanın diğer bir metodu ise bir polimer tabakasının çift taraflı gerilmesiyle (stretch) üretilirler. Birinci gerdirme (stretch) işleminde gözenekler oluşurken birinciye dik açılarla gerilme sonucu bu gözeneklerin açılması sağlanır (Mehmet Kitiş v.d., 2009).

 Membran Teknolojileri Kullanım Alanları 

Membran ayırma teknolojileri genel olarak;

1- İçme suyu üretiminde; kuyu suyu ve acı su arıtımında, tuzlu ve acı sulardan, ucuz su kaynaklarının olmadığı bölgelerde içme suyu temini için,

2- Evsel ve endüstriyel atık suların arıtılmasında; özellikle parçalanması zor bileşikler içeren atık suların arıtımında kullanılmış suların geri kazanılması ve yeniden kullanılmasında,

3- Tehlikeli atıkların bertarafında; endüstriyel ultra saf su eldesinde, ilaç sanayinde, gıda sanayinde ve biyoteknoloji gibi alanlarda,

4- Su saflaştırmada; endüstriler için demineralize su eldesinde, endüstrilerin proses sularının hazırlanmasında, hemodiyaliz makineleri için deiyonize su üretiminde,

5- Reçineli İyon Değiştirme Sistemleri ile kombineli olarak ultra saf su üretimi

6- Katyon, anyon, klorid, nitrat, sülfat, ağır metaller, hörbisit, mikrokirleticiler ve diğer kirletici elementlerin giderilmesinde, kullanılır.

Membran teknolojileri ayrıca nehir, göl, deniz ve kuyulardan içme ve kullanım sularının elde edilmesinden, çeşitli endüstriyel proseslere su teminine, atık suların deşarj kriterlerine uygun arıtılmasından, proseslerde kullanılan kimyasal madde geri kazanımına kadar çok değişik alanlarda kullanılabilen son dönem arıtma yöntemlerinin başında gelmektedir.

Membran proseslerinin kullanıldığı başlıca endüstri alanları ise: Kimya, petrokimya, çevre, eczacılık, ilaç, gıda, günlük gıdalar, meyve konsantresi, kağıt, tekstil, elektronik endüstrisi ve benzeri endüstrilerdir. Mevcut uygulamalar arasında aşağıdaki alanlar ilk akla gelenler arasındadır:

1) İnsan kanının saflaştırılması (temizlenmesi) için diyaliz (yapay böbrek),

2) İçme suyu üretmek için tuzlu sulardan suyun arıtılması olan elektrodiyaliz,

3) Deniz suyunun desalinasyonu için ters osmoz,

4) Peynir, kazein, peynir altı suyu ve sütten büyük protein moleküllerinin konsantre edilmesi için ultrafiltrasyon,

5) Eczacılık ve medikal ürünlerin, bira, şarap ve meşrubatların sterilizasyonu için mikrofiltrasyon (Link2).

Çeşitli polimer membran maddeleri
Silikon Polipropilen Polifuran
Polisüfon Selüloz asetat Hidrofilik poliolefinler
Polikarbonat Selüloz nitrat Polialkilsülfon
Polivinilidendiflorid Polieterimid Sülfolanmış polistiren
Poliakrilonitril Akrilikler Polimetilmetaakriilat
Naylon 6 Karbon Polivinilklorid
Naylon 6,6 Sülfolanmış polisülfon Polieteramid
Aromatik poliamid Polistiren Polieterüre
Alümina Zirkonya Paslanmaz çelik

Çizelge (3.1.) Membran yapımında kullanılan çeşitli maddeler (Mehmet Kitiş v.d., 2009).

Çizelge (3.1.)’de membran yapımında kullanılan çeşitli maddeler verilmiştir

Membran Proseslerin Avantajları

Membran proseslerinin genel olarak avantajları;

Membran proseslerin avantajları arasında başlıca;

  1. Kesiksiz ve otomatik işletme sağlayan sürekli prosesler olmaları,
  2. Sıcaklık değişiminden etkilenmemeleri,
  3. Az enerji kullanımı,
  4. Belirli bir boyut sınırlandırması olmaması,
  5. Modüler olarak tasarımının yapılabilmesi,
  6. Kirleticinin formu ve kimyası üzerinde etki yapmaması,
  7. Kimyasal katkı ihtiyacının olmaması,
  8. Fazla yer ihtiyacına gerek duyulmaması,
  9. Çok yüksek konsantrasyonlar da uygulanabilmesi,
  10. Gerektiğinde taşınabilir olması,
  11. Herhangi bir inşaat gerektirmemesi
  12. Maliyetinin gün geçtikçe daha da aşağılara çekilebilir olması (Link3).

Membran Proses Fazları

Membran prosesler de, üç faz vardır. Bunlar;

  • Besleme,
  • Süzüntü
  • Konsantre akımlarıdır.

Arıtma işlemi, I. fazdaki bir bileşenin, membran tarafından belli bir oranda tutulması esasına dayanmaktadır. Membran da akım ise iki kısma ayrılmaktadır. Membrandan geçen akım süzüntü, geçemeyen akım ise konsantre akımı olarak adlandırılmaktadır (Link4).

Membranların Sınıflandırılması ve Kullanılan Malzemeler

Membranlarda sınıflandırma genel olarak; membranın geometrisine, morfolojisine ve kimyasal yapısına göre yapılabilir.

Membran ayırma prosesleri genel olarak;

– Mikrofiltrasyon (MF),  Basınç Farkı,

– Ultrafiltrasyon (UF),  Basınç Farkı,

– Nanofiltrasyon (NF),  Basınç Farkı,

– Ters osmos (RO),  Basınç Farkı,

–  Elektrodiyaliz (ED),  İyon Elektriksel Potansiyel Farkı,

–  Elektroosmoz, İyon Elektriksel Potansiyel Farkı,

– Pervaporasyondur, Buhar Biçiminde Sudan Ayırma,

– Vapor Permeasyon,  Uçucu Organikleri Buhar Fazında Ayırma,

– Gaz Permasyon, Doğal gaz karışımlarını ayırma,

Okumaya Devam
Yorum İçin Tıklayın

Yorum yapabilmek için kullanıcı girişi yapmış olmalısınız. Kullanıcı Girişi

Leave a Reply

İncelemeler

ABD Batı Kıyısı Pacific Coast Food Waste Commitment (PCFWC) ve Ülkemizde Gıda İsrafının Azaltılması

Yayın Zamanı

tarih

Yazar

2019-2022 yılları arasında ABD’nin Batı Kıyısında hayata geçirilen Pacific Coast Food Waste Commitment (PCFWC) inisiyatifi, gıda israfını %25 oranında azaltarak çevresel ve ekonomik anlamda önemli kazanımlar elde edilmesini sağlamıştır. Bu makalede, PCFWC’nin yapısı, uygulama süreçleri ve elde edilen başarılar incelenmekte, bu modelin Türkiye’de uygulanabilirliği üzerine bir değerlendirme yapılmaktadır.

ABD’de PCFWC’nin Başarı Hikayesi

PCFWC, Kaliforniya, Oregon ve Washington eyaletlerinde faaliyet gösteren büyük market zincirleri ile gıda israfını azaltmak amacıyla oluşturulmuş bir ortaklık girişimidir. Program, market zincirlerinin tedarik zinciri verilerini analiz ederek çözüm odaklı eylemler tasarlamasını ve uygulamasını teşvik etmiştir. Bu çalışma, 190 bin ton gıdanın israf edilmesini önlerken karbon ayak izini %30, su tüketimini ise %37 oranında azaltmıştır.

Temel Kazançlar:

  • 2,6 milyon metrik ton CO2 emisyonu önlenmiştir.
  • 141 milyar galon su tasarrufu sağlanmıştır.
  • Kompostlama ve gıda bağışı gibi yöntemlerle topluma fayda sağlanmıştır.

Eksiklikler ve Potansiyel Gelişme Alanları: Program, bölgedeki marketlerin sadece yarısını kapsamıştır. Bu nedenle, sektörün tamamını kapsayan daha genş kapsamılı bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.

Türkiye’de Gıda İsrafı ve PCFWC Modeli

Türkiye, gıda israfı konusunda önemli sorunlarla karşı karşıyadır. İsraf, hem çevresel hem de ekonomik boyutlarda ciddi etkiler yaratmaktadır. PCFWC modelinin Türkiye’de uygulanması, şu aşamaları içerebilir:

  1. Tedarik Zinciri Analizi: Marketler ve gıda üreticileri arasındaki tedarik zinciri süreçleri analiz edilerek israf nedenleri belirlenebilir.
  2. Ortaklıkların Oluşturulması: Büyük perakendeciler ve yerel üreticilerle ortaklıklar kurularak israfı azaltacak somut eylemler geliştirilebilir.
  3. Toplum Bilinçlendirme Kampanyaları: Hane halkı ve bireyler, gıda israfı konusunda bilinçlendirilerek daha duyarlı tüketim davranışları benimsemeleri sağlanabilir.
  4. Kanuni Düzenlemeler: Gıda bağışı ve israfın azaltılması konusunda teşvikler sağlayan yasal mevzuatlar hayata geçirilebilir.
  5. Teknoloji Kullanımı: Dijital platformlar ve yapay zeka destekli sistemlerle gıda tüketim tahminleri yapılarak israf minimize edilebilir.

Sınırlılıklar ve Fırsatlar

Türkiye’de bu tür bir programın uygulanabilirliği, farklı bölgelerin ekonomik ve sosyal şartlarına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ancak, mevcut durumdan çıkarılan dersler ve uluslararası başarı hikayeleri, bu alanda önemli bir rehber olabilir.

PCFWC inisiyatifi, gıda israfını azaltmak için etkili bir model sunmaktadır. Bu başarıdan esinlenerek, Türkiye’de benzer bir program geliştirilebilir. Gıda israfını azaltmaya yönelik sektörel, bireysel ve toplumsal düzeyde uygulanabilecek politikalar, hem çevresel hem de ekonomik faydalar sağlayacaktır.

Okumaya Devam

İncelemeler

Ülkemiz Yerel Yönetimleri AB Destek, Hibe ve Fon Kaynaklarından Yeteri Kadar Faydalanabiliyor mu?

Yayın Zamanı

tarih

Yazar

Türkiye’deki yerel yönetimlerin Avrupa Birliği (AB) destek, hibe ve fon kaynaklarından yeterince faydalanıp faydalanmadığı konusu, çeşitli faktörlere bağlı olarak değerlendirilmektedir.

AB Fonlarına Erişim ve Katılım: Türkiye, AB’nin aday ülkesi olarak Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) kapsamında fonlardan yararlanmaktadır. IPA, Türkiye’nin AB müktesebatına uyum sağlaması ve kurumsal kapasitesini artırması amacıyla finansal destek sunmaktadır. Örneğin, 2007-2013 ve 2014-2020 mali dönemlerinde Türkiye, sivil toplum, yargı, çevre, ulaştırma, rekabetçilik, istihdam, enerji ve tarım gibi sektörlerde birçok proje gerçekleştirmiştir.

Yerel Yönetimlerin Katılımı: Yerel yönetimlerin AB fonlarından etkin şekilde faydalanabilmesi için proje hazırlama kapasitesi, uluslararası işbirlikleri ve kurumsal yapıların güçlendirilmesi önem taşımaktadır. “Türkiye ve Avrupa Birliği Arasında Şehir Eşleştirme” (TWIN) Projesi gibi girişimler, Türkiye’deki ve AB üyesi ülkelerdeki yerel yönetimler arasında bilgi ve deneyim paylaşımını teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Bu tür projeler, yerel düzeyde idari kapasitenin artırılmasına katkı sağlamaktadır.

Karşılaşılan Zorluklar: Bununla birlikte, yerel yönetimlerin AB fonlarından yeterince faydalanamamasının nedenleri arasında proje hazırlama ve yönetme konusundaki deneyim eksikliği, dil bariyerleri, uluslararası ortak bulma zorlukları ve bürokratik engeller sayılabilir. Ayrıca, bazı yerel yönetimlerin kurumsal kapasitelerinin yetersiz olması, fon başvurularında başarı oranını düşürebilmektedir.

Genel olarak, Türkiye’deki yerel yönetimler AB destek, hibe ve fon kaynaklarından faydalanma konusunda belirli adımlar atmış olsa da, mevcut potansiyelin tam anlamıyla kullanıldığını söylemek zordur. Yerel yönetimlerin proje hazırlama kapasitelerinin artırılması, uluslararası işbirliklerinin teşvik edilmesi ve kurumsal yapıların güçlendirilmesi, AB fonlarından daha etkin faydalanmalarını sağlayacaktır.

Türkiye’deki yerel yönetimlerin Avrupa Birliği (AB) destek, hibe ve fon kaynaklarından etkin şekilde faydalanabilmeleri için başvurabilecekleri çeşitli programlar ve araçlar bulunmaktadır. İşte bu kaynaklardan bazıları:

1. Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA): Türkiye, AB’ye aday ülke olarak IPA fonlarından yararlanmaktadır. IPA, aday ülkelerin AB müktesebatına uyum sağlaması ve kurumsal kapasitelerini artırması amacıyla finansal destek sunmaktadır. Yerel yönetimler, çevre, ulaştırma, enerji, bölgesel kalkınma ve insan kaynaklarının geliştirilmesi gibi alanlarda IPA fonlarına başvurabilirler.

2. Ufuk Avrupa (Horizon Europe) Programı: AB’nin 2021-2027 dönemini kapsayan araştırma ve yenilik programı olan Ufuk Avrupa, toplam 95,5 milyar avro bütçeye sahiptir. Yerel yönetimler, akıllı şehirler, sürdürülebilir kalkınma ve çevre projeleri gibi alanlarda bu programa başvurabilirler.

3. Erasmus+ Programı: Eğitim, öğretim, gençlik ve spor alanlarını kapsayan Erasmus+ Programı, 2021-2027 dönemi için 28,4 milyar avro bütçeye sahiptir. Yerel yönetimler, gençlik değişimleri, personel hareketliliği ve eğitim projeleri için bu programdan faydalanabilirler.

4. Avrupa Dayanışma Programı (European Solidarity Corps): Gençlerin gönüllülük faaliyetlerine katılımını teşvik eden bu program, toplumsal projeler için finansman sağlamaktadır. Yerel yönetimler, gençlerin katılımını artıracak projelerle bu programa başvurabilirler.

5. Tek Pazar Programı (Single Market Programme): AB Tek Pazarı’nın etkinliğini artırmayı hedefleyen bu program, 2021-2027 dönemi için 4,2 milyar avro bütçeye sahiptir. Yerel yönetimler, KOBİ’lerin desteklenmesi, tüketicinin korunması ve gıda güvenliği gibi alanlarda projeler sunabilirler.

6. Avrupa Birliği Kentler ve Belediyeler Hibe Programı: Bu program, yerel yönetimlerin kapasitelerini artırmayı ve AB standartlarına uyum sağlamalarını desteklemektedir. Belediyeler, eğitim, teknik destek ve altyapı projeleri için bu hibelerden yararlanabilirler.

7. Yerel Yönetim Reformu Projeleri: AB tarafından finanse edilen ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yürütülen bu projeler, yerel yönetimlerin idari kapasitelerini geliştirmeyi ve katılımcı yönetişimi teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Belediyeler, bu projeler kapsamında teknik destek ve eğitim alabilirler.

Başvuru Süreci ve Dikkat Edilmesi Gerekenler:

  • Proje Hazırlığı: Yerel yönetimlerin, AB fonlarına başvururken net ve inovatif proje fikirleri geliştirmeleri önemlidir. Proje hedeflerinin, AB programlarının öncelikleriyle uyumlu olması gerekmektedir.
  • Ortaklıklar: Birçok AB programı, farklı ülkelerden ortaklarla işbirliğini teşvik etmektedir. Yerel yönetimlerin, uluslararası ortaklıklar kurarak projelerini güçlendirmeleri önerilir.
  • Kapasite Geliştirme: Proje hazırlama ve yönetme konusundaki deneyim eksiklikleri, fon başvurularında başarı oranını düşürebilir. Bu nedenle, yerel yönetimlerin personelini eğiterek kurumsal kapasitelerini artırmaları faydalı olacaktır.

Yerel yönetimlerin, bu program ve kaynaklardan etkin şekilde faydalanabilmeleri için proje hazırlama kapasitelerini geliştirmeleri, uluslararası işbirliklerini artırmaları ve AB programlarının önceliklerini yakından takip etmeleri önem taşımaktadır.

Okumaya Devam

İncelemeler

Türkiye’nin İklim Değişikliği ile Mücadelesinde Yeni Dönem: 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi ve COP29 Hazırlıkları

Yayın Zamanı

tarih

Yazar

İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu (İDUKK), Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un başkanlığında Ankara’da bir araya gelerek Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede attığı adımları ve gelecek hedeflerini ele aldı. Toplantıda, Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi doğrultusunda yürütülen çalışmalar ve Kasım ayında Azerbaycan’da düzenlenecek COP29 Zirvesi hazırlıkları değerlendirildi.

İklim Kanunu ve 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi

Toplantının açılışında konuşan Bakan Kurum, iklim değişikliğiyle mücadelenin siyaset üstü bir konu olduğuna vurgu yaparak, İklim Kanunu ile ilgili çalışmaların tamamlandığını ve 2025 yılında TBMM’de kabul edilmesinin beklendiğini belirtti. Bu kanunun, 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi doğrultusunda Türkiye’nin iklim mücadelesinde bir anayasa niteliğinde olacağını söyleyen Kurum, çalışmaların tüm paydaşlarla birlikte devam edeceğini açıkladı.

Uzun Dönemli İklim Stratejisi ve COP29 Hazırlıkları

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanı Prof. Dr. Halil Hasar, Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi, uzun dönemli iklim stratejisi ve COP29 müzakereleri üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Prof. Dr. Hasar, Türkiye’nin uluslararası taahhütleri ve iklim değişikliğiyle mücadeledeki adımları hakkında İDUKK üyelerine bilgi verdi.

Yeşil Kalkınma ve Akıllı Şehirler İçin Dijital Dönüşüm

Bakan Kurum, Türkiye’nin çevre ve şehircilik alanında dijital dönüşüm ve yeşil kalkınma hedeflerine uygun bir strateji izlediğini belirtti. 2053 Net Sıfır Emisyon ve yeşil kalkınma hedefleri doğrultusunda, iklim dostu ve yeşil dönüşüm eksenli bir yaklaşımla hareket ettiklerini ifade eden Kurum, Orta Vadeli Program’da dijital dönüşüm ve yeşil finansman hedefleri doğrultusunda çalışmaların sürdüğünü kaydetti.

COP29 Zirvesinde Türkiye’nin 2053 Hedefleri Duyurulacak

Bakan Kurum, toplantıda 2053 Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi’nin detaylarına dikkat çekerek, alınacak kararların COP29’da duyurulacağını açıkladı. Bu zirvede, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesindeki stratejik adımlarının ve yol haritasının sunulacağını belirtti.

Ulusal Depozito Yönetim Sistemi ve Geri Dönüşüm Hedefleri

Türkiye’nin sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda geri kazanım oranını artırmak amacıyla Ulusal Depozito Yönetim Sistemi’nin hayata geçirildiğini açıklayan Kurum, 2035 yılına kadar geri dönüşüm oranını %60’a çıkarmayı hedeflediklerini duyurdu. Sıfır Atık modelinin başarıyla uygulandığını ve Türkiye’nin iklim diplomasisinde örnek bir ülke haline geldiğini belirten Bakan Kurum, arıtılmış atık suların yeniden kullanım oranını ise 2030’da %15’e çıkarmayı amaçladıklarını ifade etti.

Ulusal Yeşil Taksonomi Yönetmeliği 2025’te Uygulamaya Geçiyor

Türkiye’nin özgün ihtiyaçlarına cevap verecek Ulusal Yeşil Taksonomi Yönetmeliği’nin 2025 yılında uygulanmaya başlanacağını ifade eden Bakan Kurum, bu yönetmelikle millet bahçeleri ve ekolojik koridorların genişletilerek yutak alanların artırılacağını belirtti. Türkiye genelinde 81 ilde İl İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulları oluşturularak yerelde iklim projeleri hayata geçirilecek.

Çevre Dostu Şehircilik ve Deprem Bölgesinde Yeşil İlkeler

Çevreye duyarlı şehircilik yaklaşımının konut projelerinde benimsendiğini ifade eden Kurum, son 22 yılda 3,3 milyon sosyal konutun çevreye saygılı ve sıfır atık uyumlu bir şekilde inşa edildiğini belirtti. Deprem bölgesinde ise 452 bin yeni konut ve iş yerinin çevreci ilkeler doğrultusunda yapıldığını vurguladı.

Bu adımlar, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması ve küresel iklim krizine karşı güçlü bir duruş sergilemesi açısından büyük önem taşıyor.

Okumaya Devam

Trend

Copyright © 2024 Çevre Portal Türkiye'nin Sürdürülebilir, İlkim Dostu İş ve Sosyal Medya Ağı